bilim

Evrimini Durduran Canlı

Dünyanın bugünkü ekosistemine dahil olan tüm canlılık birbirini dengeleyecek bir şekilde hayat buluyor, insan dışında. Bunun nedeni ise dünya üzerindeki karbon temelli canlılığın diğer canlıları tüketerek bir döngü içinde yer alması ve sürekli olarak bir denge durumuna girilmesi. Güneş’in bir kızıl dev olmaya başlayacağı tarihlerde yüksek sıcaklıktan dolayı dünya üzerinde var olabilen tek canlı tuzcul bakteriler olacak olsa da, dünyanın şimdiki ekosisteminde durum bu şekilde. Virüs ve viroid gibi varlıklar canlı sınıfına tam olarak girmediğinden dolayı onlar için bu geçerli değil, onları gıda olarak kullanan canlılar olmadığı için kontrolsüzce artma potansiyeline sahipler.

Duyuları ve Bilinci Aldatmak

Duyu organları ve bunlardan gelen sinyallere göre hesaplama yapan birimler görevini genellikle olması gerektiği gibi yerine getirse de, çok kolay manipüle edilebilir bir yapıya sahip. Canlı vücutlarını incelemeden önce bilgisayarlardan örnek verelim. Zaman zaman bilgisayarlarınızı, makinelerinizi daha iyi veya ortamda az imkan olması durumunda kandırma gereği duyduğunuz oluyordur. Çalışmak için CD veya DVD okuyucuda bir disk görmeye ihtiyaç duyan yazılımları çalıştırmak için sanal sürücü kullanmak gibi, Pokémon GO oyununu oturduğunuz yerden oynamak için sahte GPS uygulamaları kullanmak gibi örnekler verilebilir.

Güneş Sisteminin En Tırt Gezegeni: Uranüs

Uranüs özelliksiz bir gezegen değil. Aslında Güneş Sistemi içindeki konumunda, kendine özgü birçok özelliği var. Fakat bu gezegen hiçbir zaman umursanamakta. Belgesellerde dahi üzerinde saatlerce isminin İngilizce telaffuzunun “Your anus” ifadesini andırması üzerine saatlerce geyik yapılır, özelliklerinden kısaca bahsedilir ve geçilir. Kendisine çok benzeyen Neptün dahi çok fazla şımartılan bir gezegen. Gerek rengi, gerek Plüton’un atılmasından sonra sistemdeki son gezegen sayılması, gerek üzerindeki büyük lekesi dolayısıyla Neptün’den her zaman uzun uzun bahsedilirken Uranüs’e karşı tık yoktur.

Ateş: Dünya'nın Özel Yeteneği

Ateş insanoğlu için çok yaygın bir olgu olsa da, kendisini tanımlayabilmek oldukça güç. Ateş bir kimyasal tepkime veya madde değil, oksijen elementinin diğer maddelerle girdiği tepkime sonucu ortaya çıkan enerji ve madde paketidir. Tepkimenin adı yanma tepkimesidir, ateş bu tepkimenin bir ara ürünü olarak ortaya çıkar. Bu paket içerisinde iyonize olmayan, yani canlıların genetik yapısında değişim ortaya çıkarmayan çeşitli radyasyon türleri ve plazma halinde gazlar bulunur. Ateş karbondioksit, su buharı, oksijen ve azot gibi gazları bünyesinde bulundurur ve yeterince yüksek sıcaklığa ulaşmışsa bu gazlar plazma haline geçer.

Homunculus Nedir? Simya ve Sinirbilim Tanımları

Homunculus kelimesinin taşıdığı birden fazla anlam var. Fakat hepsinin buluştuğu temel nokta, küçük boyutlu bir insan figürü şeklinde. Homunculus kelimesi Latince “küçük adam” veya “adamcık” anlamına geliyor. “Homunculus nedir” dendiğinde karşımıza birden fazla anlam çıkıyor. Önce homunculus teriminin simya dünyasında ortaya çıkışına giriş yapalım, ardından asıl bilimsel yaklaşımı olan sinirbilimdeki yerine bakarız. Simyada Homunculus Henüz doğa bilimlerinin tam anlamıyla emekleme aşamasından kurtulamadığı zamanlarda, bilim ve safsataların iç içe bulunduğu süreçte simya; kimya biliminin öncülü olarak ortaya çıktı.

Ay ile İlgili Enteresan Gerçekler

Ay tüm Güneş Sistemi’ne bakıldığında gezegeni ile arasındaki ilişki en enteresan durumda olan uydudur. Her şeyden önce Ay Dünya’nın uydusu olabilmek için çok büyüktür. Bu da doğal olarak uydu şeklinde oluştuğu düşüncesini çürüten bir durum. Ay Dünya’nın yaklaşık dörtte biridir ve Güneş Sistemi üzerinde bu şekilde orana sahip başka bir gezegen - uydu ikilisi bulunmuyor. Ay ve Dünya’dan sonra sistemde en büyük orana sahip bir sonraki ikili, sekizde bir oranıyla Jüpiter ve Ganymede ikilisidir.

Moleküler olarak İnsan ve Elektronik Devre Benzerliği

20.yüzyılın ortalarında başlayan ve transistörlerin geliştirilişiyle ortaya çıkan, bilgisayarlarla birlikte gelişimi aşırı hızlanan akıllı elektronik cihazlar 21.yüzyılda dünyayı ele geçirdi denilebilir. Şehir yaşantısında, baktığımız her bir noktada bunlardan birer parça görüyoruz. Başlarda yalnızca ev telefonlarının kablosuz olarak taşınabilir hali olarak ortaya çıkan cep telefonları günümüzde birer mini bilgisayara dönüşmüş durumda. Bütün bu gelişim hızının arkasında yarı iletkenlerin keşfedilmesi yatıyor. O hep övülen yarı iletkenler ile oluşturulan devre elemanları gittikçe daha küçük hale getiriliyor ve maliyetleri düşüyor.

Işık Yayan Canlılık: Biyolüminesans

Işık üretmek insanlar tarafından ateş böceği gibi genel olarak bilinen örnekler dışında canlılarla pek fazla bağdaştırılamasa da, dünya üzerinde bu yeteneğe sahip çok sayıda canlı mevcut. Hatta çoğunluğu yaşadığı yerler dolayısıyla henüz keşfedilememiş durumda. Canlının vücudundan biyolojik ışık üretme olayına biyolüminesans adı veriliyor. Biyolüminesans kelimesi Latince yaşam anlamına gelen “Bios” ve ışık anlamındaki “Lumen” kelimelerinden gelir. Soğuk ışık olarak da bilinen lüminesans bir nesnenin ısısı değişmeden ışık yaymasına deniyor. Bunu gerçekleştiren canlı olduğu zaman da buna biyolüminesans ismi veriliyor.

Diğer Gezegenleri Dünyalaştırmak: Terraforming

Petrolün bulunup işlenmeye başlanması, motorlu taşıtların icadı ve Sanayi Devrimi’nden sonra Dünya hızlı bir şekilde kirlenmeye başladı. Fabrikaların kimyasal atıkları, ormanların tahrip edilmesi, fabrika ve motorlu taşıtların atmosfere saldıkları karbondioksit Dünyanın dengesini bozmaya yetmiştir. Su kirliliği, hava kirliliği atmosferdeki ozon tabakasının zayıflaması (Ozon tabakası Güneşten gelen ultraviyole ışınlarını tutan tabaka) zararlarını göstermeye başladı. Küresel iklim değişiklikleri, asit yağmurları, kuruyan göller, nesli tükenen canlılar, kuraklık ve doğal felaketler bize yakın zamanda Dünyanın yaşanılamayacak bir yer olacağını gösteriyor.

Işığın Dahi Kaçamadığı Gökcismi: Karadelik

Karadelikler güneşten birkaç kat daha büyük yıldızların son evresidir. Karadelikler, muazzam bir çekim gücüne sahip, ışığı dahi içine çekip kaçmasına izin vermeyen gök cisimleridir. Karadeliklerin sonsuz kütleye sahip oldukları varsayılır. Bu kütlelerine rağmen hacimleri çok küçüktür. Kilometrelerle ifade edilebilecek kadar küçüktürler. Karadelik kavramı Albert Einstein’ın genel görelilik kuramıyla ortaya çıkmıştır. Sonra Karl Schwarzschild “Einstein alan denklemleri” adlı kara deliğin varlığı ortaya atan bir yazı yayınlamıştır. 1971 yılında ilk karadelik Uhuru uydusu tarafından Kuğu takımyıldızında tespit edilmiştir.